30 Eylül 2017 Cumartesi

ÇOCUĞUNUZ HALA OKULA UYUM SAĞLAYAMADIYSA...


2017-2018 eğitim yılında okula ilk defa adım atan okul öncesi, hazırlık ve ilkokul dönemlerindeki çocuklar, yeni bir kademeye başlayan öğrenciler sıklıkla okula uyum temelli sorunlarla karşılaşabiliyor. Çocukların bu konudaki kaygıları kimi zaman uzmanlar eşliğinde incelenmesi gereken daha temel sorunları işaret etse de, çoğunlukla ailelerin üstesinden kolaylıkla gelebileceği bir uyum süreci olarak görülüyor. Çocukların her gün yeni bir şeyler öğrenmenin keyfini yaşadıkları, eğlendikleri, mutlu ve değerli olduklarını hissettikleri bir eğitim ortamında okula daha kolay uyum sağladıklarını belirten KAYI Okulları Genel Müdürü Deniz Demirtaş, bu süreci çok daha sancısız geçirmek isteyen aileler için önerilerini paylaşıyor.

Okula uyum süreci merak ve korkunun birbirine karışmış halde yaşandığı bir süreçtir. İç içe geçmiş bu iki duygunun kaynağına baktığımızda sıklıkla bilinmezliğin yarattığı karmaşayla karşılaşırız. Okulun nasıl bir yer olduğunu, okulda nasıl insanlar olduğunu, okula neden gittiğini, okulda ne kadar ve nasıl zaman geçireceğini tam olarak bilemeyen bir çocuk için tüm bu cevap bulamadığı sorular okula uyum sürecini zorlaştıran kaygılara neden olabilir. Bu bilinmezliğin içinde her çocuk farklı soru işaretleri ile birlikte okulla tanışır.

Bu ilk tanışma döneminde okula “merhaba” diyen çocuklar için birlikte vakit geçirdikleri anne-babadan ayrılmak da okul ile bağdaştırılan olumsuz bir etki yaratabilir. Bu süreci zorlaştıran yenikliklerden bir diğeri de yeni sınırların, doğruların ve yanlışların olduğu büyük bir grubun bir parçası olmaya alışmaktır. Çocuklar içine dahil oldukları, olmaya çalıştıkları yeni grupların içinde paylaşmayı, sınırları, kendi haklarını ve bu hakları nerede, nasıl, ne şekilde koruyacaklarını öğrenirler.

Uyum sürecine dikkat!
Tüm bunları hesaba kattığımızda okul öncesi, hazırlık, ilkokul dönemlerinde daha sık karşılaşılan okula uyum temelli sorunların aslında normal bir süreç olduğunu görmekteyiz. Peki, küçük çocuklarımızın dünyalarında büyük yer kaplayan okul ile ilgili soru işaretlerini ve okul kaygısını azaltmak, okula uyum sürecinde onların yanında olabilmek için neler yapabiliriz?
Okula uyum, evde başlar. Uzun bir tatil sonrası evde tekrar düzenli bir yaşamın başlaması kilit noktadır. Bu açıdan aileler teknolojik aletlerin kullanım süresini, ders çalışma, uyku saati gibi zamanlamaları öncelikle düzenlemelidir.
Çocukların okulu keşfetmeleri, okula ve eğitmenlerine güvenmeleri bir süreçtir. Bu alışma döneminde çocuğunuzla, okul ve öğretmenleriyle ilgili olumlu yorumlarınızı, okulun güvenli bir yer olduğuna dair inancınızı paylaşmanız uyum sürecini kolaylaştıracaktır.
Okulda kimlerin olduğunu, birlikte neler yapacaklarını, anne ve babaların niçin okulda olmadıklarını açıklamanız, okulda yapılan aktiviteler üzerine sohbet etmeniz okul kavramının çocuklarda yerleşmesine ve uyum sürecine destek olacaktır.
Çocuğunuzun okul içerisinde gün içinde karşılaşacağı insanları tanımasının yanı sıra kullanacağı alanları tanıması, arkadaşlık bağları kurması okula olan olumlu bakış açısını geliştirecektir.
Okula uyum sürecinde yaşanabilen baş ağrısı, mide bulantısı gibi psikomatik sorunlarla karşılaşıldığında okul rehberlik biriminden destek almak ve yönlendirmelerine göre hareket etmek tutum birliği açısından önem taşır. Bu noktada çocuğa okuldaki her sorunu ailesiyle ve rehberlik birimiyle paylaşabileceği anlatılmalıdır. 
Okula bırakma sürecinde vedalaşmalar kısa ve net olmalıdır. Vedalaşma sürecinde çocuğunuzu alacağınızı, eve döneceği saati belirtmeniz onu rahatlatacaktır.

14 Eylül 2017 Perşembe

KİTAP OKUMAK VE MATEMATİK


Kitap okumakla matematiği anlamak arasında o kadar güçlü bir bağ var ki…

Bugüne kadar kitap okumanın birçok faydası olduğunu duymuşsunuzdur. Yapılan çalışmalar gösteriyor ki uyku problemi yaşayanlara kitap okumak ilaç gibi geliyor. Kitap okuyan kişiler kitaplardaki karakterlerle kendilerini özdeşleştirdikleri için empati kurma yeteneği kazanıyorlar. Kitap okumak ciddi anlamda stresi azaltıyor, depresyon ve bunalımdan kurtulmayı sağlıyor. Kitap okuyan insanlar daha sosyal, daha açık fikirli ve iyi bir dinleyici olabiliyorlar. Farkındalık seviyeleri yükselirken, karşılaştıkları zorlukları daha iyi atlatabilme becerisi elde ediyorlar. Kitap okumak beyin fonksiyonlarını ve hafızayı da güçlendiriyor. Ve kitap okumak matematik dersinde başarı getiriyor!

Garip geldi değil mi? Her ne kadar ilk bakışta bir bağlantısı yokmuş gibi görünse de kitap okumak, matematik bilimini anlamayı kolaylaştırıyor, sayısal derslerdeki başarıyı olumlu yönde etkiliyor. Bir matematik öğretmeni olarak itiraf etmeliyim ki bu bağın bu kadar güçlü olduğunu çok geç anladım.

Yıllar önce bir gün bir öğrencim bir matematik sorusu sordu, aslında sorunun yönergesi çok açık ve netti. Soruyu neden anlamadığını çözmek için, yazıların küçük olmasını bahane edip “Okuyamıyorum bana soruyu sen anlatır mısın?” diye sordum. Soruyu tekrar okudu, “Hayır okuma, anlat” dedim. Ama o yine okudu. Anlatamadı! “Hikayeleştir, öyle anlat” diye seçenek sundum, yine ses yok. Sonra metinde yazan kelimelerin anlamlarını sordum, kelimelerin anlamlarıyla yakından ilgisi olmayan cevaplar aldım. Bunu matematik dersinde sorun yaşayan tüm öğrencilerimde uygulamaya başladım ve sonuç maalesef aynıydı. O an anladım ki çocuklar aslında soruyu okumuyor, okuduğunu sanıyor. Matematikte normal okumak yerine okuduğunuzu anlamak çok önemlidir. Ama öğrenci anlamıyor, anlamaya çalışmıyor. Çünkü nasıl anlaması gerektiğini bilmiyor. Anlamadığı bir şey için çocuğa sorular sormanın, hatta cevap beklemenin manası ne peki? Neden okuduğunu anlamıyor? Bence bunun tek bir nedeni var: Kitap okumamak.

Matematik, düşünmeye dayalı bir bilimdir. Kelimelerle düşünür, kelimelerin anlamlarından sorunun ne anlattığını, ne istediğini çıkarırız. Sonra muhakeme yapar ve sonuca ulaşırız. Bu adımların daha 1. basamağında yani kelimelerle düşünme aşamasını geçemeyen öğrenciler “yapamıyorum” diyerek işin içinden çıkıyor. En kötüsü de ne biliyor musunuz? Neden yapamadığını merak bile etmiyor. Çünkü sorgulama yeteneği yok, muhakeme yapamıyor, neden-sonuç ilişkisi kuramıyor. Peki neden? Çünkü kitap okumuyor! Bugün gençliğin yaşadığı sorunlara çözüm bulamamasının ve sorunlar karşısında çaresiz kalmasının nedeni de kitap okumamasıdır. Kendini ifade edememesinin, sorunlarını başkasıyla tartışacak kapasiteye sahip olamamasının nedeni de kitap okumayışından kaynaklıdır. Gençlik, kendisi için ekmek su kadar önemli olan kitabı göz ardı etmemelidir. Bunu sağlayacak etkenlerden biri hatta en önemlisi öğretmendir.

Kitap okumak, kelime haznemizi geliştiren bir uğraş olduğu için dolaylı da olsa düşünme yetimizin gelişmesine ve dolayısıyla matematik öğrenmeye katkı sağlar. Ayrıca kitap okumak, farklı bakış açılarını da görmemizi sağladığı için eleştirel düşünme yetimize katkıda bulunur. Eleştirel düşünebilme matematik için olmazsa olmaz değil mi?

Bir yazıyı hem hızlı hem de her kelimesini anlayarak okumayı öğrenirsiniz. Ufkunuz açılır. Katılmıyor olsanız bile diğer insanların neler düşündüğünü, nasıl bir bakış açısına sahip olduğunu öğrenirsiniz. Dil bilginiz gelişir. Kitap okuyan kişi, bir kelimenin birden çok anlama gelebileceğini bilir. Günümüz koşullarında bilgiye ulaşmanın birçok yolu vardır: Konferanslar dinlemek, seminerlere katılmak, belgesel seyretmek vb. Ancak, bu çalışmalarda insanın durup düşünmeye, ihtiyacı olduğunda bu bilgiye tekrar ulaşma olanağı yoktur. Fakat kitap okurken kişinin düşünmeye zamanı ve tekrar tekrar aynı bilgiye ulaşabilme olanağı vardır. Matematik için gerekli olan tekrar yeteneği bu sayede ancak kazanılabilir.

Bunların hepsini aslında biliyoruz değil mi? Peki neden uygulamıyor gençlik? Klişe olacak belki ama neredeyse her yerde kitaplar ve kütüphaneler var artık. İsteyen istediği anda alıp okuyabilir. Fakat buna rağmen ülkemizde kitap okuma oranı beklentilerin çok çok altında.

Yoksa bu durumun sorumlularından biri de aslında öğretmenler mi? Doğru kanaldan öğrenciye ulaşıp ona kitap okuma alışkanlığı edindiremez miyiz? Matematik dersinde fonksiyonlar yerine, mesela okuduğum bir kitabı anlatmaya başlasam, dikkat çekmez miyim? “Siz en son hangi kitabı okudunuz, hikayesini anlatsana, tavsiye eder misin?” diye dersi biraz renklendirsem teşvik etmiş olmaz mıyım kitap okumaya? Bu tarafımca denenmiş bir uygulamadır ve kesinlikle olumlu sonuç vermiştir.

Akıp giden insanlığın ortak zekasının anıtsal abidesidir Matematik. Yeter ki akıp giden bu enerjiyi algılayabilelim ve anlayabilelim. Bunun için de kitap okuyalım ve öğretmenler olarak kendi yöntemlerimizce öğrencilerimizi okumaya teşvik edelim.

KAYI Okulları Matematik Öğretmeni, Kıymet Çelik

13 Eylül 2017 Çarşamba

AKADEMİK BAŞARI MI? SOSYAL BAŞARI MI?


Sadece akademik başarıya odaklanan klasik eğitim alışkanlıkları oldukça geride kaldı. Akademik ve sosyal öğrenmelerin iç içe geçtiği, öğrencilerin özgün uygulama ve derslerle farklı disiplinleri tanıyarak, doğa ile iç içe eğitimlerine devam ettikleri, yabancı dil bilgilerini üst düzeye taşıyabildikleri eğitim programları ortaokul seçiminde ebeveynlerin öncelikleri arasında yer alıyor.

İlkokulun tamamlanmasının ardından çocuklarının devam edeceği ortaokulu seçmek ailelerin en önemli gündem maddelerinden birini oluşturuyor. Aileler artık, çocuklarının sadece yabancı dil bilgisi edinmelerini ya da TEOG sınavlarına hazırlanmalarını yeterli bulmuyor. Dört yıl süren yoğun akademik dönem içerisinde çocuklarının kendilerini keşfetmelerini, kişisel yetenek ve sosyal becerilerini de geliştirebilmelerini istiyorlar. Bütüncül bir yaklaşımla öğrencilerin hem akademik hem de sosyal becerileri gelişmiş bireyler olarak lise sıralarına taşınmasının, günümüzde çok daha fazla önem kazandığına dikkat çeken KAYI Okulları Genel Müdürü Deniz Demirtaş, ailelere ortaokul seçiminde rehber olabilecek öncelikleri aktarıyor.  

Yabancı Dil Programı ile Ortaokula Adaptasyon
İlkokuldan sonra öğrencilerin ortaokula, yabancı dil bilgisi ediniminin hedeflendiği 5. Sınıf Hazırlık Programı ile başlamaları akademik olgunluk düzeylerini kademeli olarak geliştirmelerine ve ortaokula daha kolay uyum sağlamalarına imkan tanıyor. 5. Sınıf Hazırlık Programı öğrencilerin yabancı dili hayatlarının içine almaları ve yabancı dil okuma, konuşma ve yazma becerilerini üst düzeye taşımaları açısından da önem taşıyor. Hazırlık yılında uygulanan 21 saatlik yabancı dil programı ile öğrencilerin haftada 18 saat İngilizce eğitiminin yanı sıra Almanca ya da İspanyolca olarak seçtikleri ikinci yabancı dil alanında da haftada 3 saatlik eğitim alabildiklerini belirten KAYI Okulları CEO’su Deniz Demirtaş, dil öğrenimin çeşitli etkinlik ve gezilerle, müzik, oyun, video ve yaratıcılık temelli projelerle desteklenmesi gerektiğini, öğrencilerin yaz döneminde katılabilecekleri yurt dışı yaz okulu programları ile yabancı dil bilgilerini pekiştirmeleri gerektiğini ifade ediyor.

Matematik, Fen Bilimleri, Sanat ve Spor Alanlarında İngilizce Okuryazarlık
İngilizce konuşma, yazma, okuma ve anlama becerilerinin farklı disiplinlerle işbirliği içerisinde geliştirilmesi, dil eğitimi ile bütünleştirilmiş Matematik, Fen Bilimleri, Sanat ve Spor Alanlarında İngilizce Okuryazarlık eğitimi öğrencilerin yabancı dil bilgilerini uluslararası standartlara taşımalarına imkan sağlıyor. Farklı branşlardaki İngilizce okuryazarlığı bilgilerini MEB müfredatına entegre edilen Edexcel International Lower Secondary Curriculum programı ile tamamlayabilen KAYI Ortaokulu öğrencileri uluslararası lise sistemine hazırlanırken, Trinity College London “The Trinity Stars: Young Performers in English Award” programına katılarak İngilizce’yi drama, müzik, şiir, tiyatro, oyun ve hikaye anlatımı gibi beceri ve performans bazlı yöntemlerle kalıcı bir şekilde öğreniyor ve uluslararası nitelikli sertifikalar edinebiliyorlar.

Atölyelerde Üreterek Öğrenme - Doğanın İçinde Eğitim 
Klasik eğitim alışkanlıklarından uzak, akademik ve sosyal öğrenmelerin ayrılmaz bir bütünün parçaları olarak kabul edildiği eğitim modelleri çocukların çevrelerine ve hayata dair yepyeni keşifler yapabilmelerini, renkli ve yaratıcı yanlarını özgürce öne çıkarabilmelerini, sadece sınavlara takılı kalmayıp sosyal hayatta da başarılı olmalarını sağlıyor. STEM, Görsel Sanatlar, Marangoz ve Maker, Yağlı Boya, Heykel ve Seramik, Işık, Dijital, Mutfak, Yaşayan Organizmalar, Teknik Çizim Atölyeleri gibi çeşitli sanat ve zanaat atölyeleri ile öğrencilerin kendilerini farklı dillerle ifade etmelerinin önem taşıdığını belirten KAYI Okulları CEO’su Deniz Demirtaş, akademik olarak öğretilmek istenen her bilimin karşılığının doğada bulunduğu anlayışından yola çıkarak, dört duvar arasına sıkışmayan, doğa ile iç içe kurgulanan eğitim programları ile çocukların kendilerini doğanın bir parçası olduklarını hissederek, ormanda koşarak, dokunarak, görerek, koklayarak, keşfetmelerinin ve yaşam becerileri edinmelerinin sağlanması gerektiğine dikkat çekiyor.

TEOG Hazırlığı ve Özel Etütler
Eğitim yaşamının önemli dönemeçlerinden biri olan TEOG Sınavlarında başarı, hazırlık sürecinde yürütülen planlı ve yoğun bir çalışma programı ile gerçekleşebiliyor. Haftalık 50 saatlik ders ile “TEOG yılı” olarak adlandırılan 8. sınıf programının Cumartesi Kursları, Birebir Etütler, Test Kulübü, Grup Etütleri, Konu Etütleri, Haftalık Ayna Sınavları, Deneme Sınavları, TEOG Kampı gibi özgün uygulamaları içerdiğini belirten KAYI Okulları CEO’su Deniz Demirtaş, koçluk sistemi ve %100 öğrenci merkezli yaklaşımla öğrencilerin tam öğrenmeyi gerçekleştirerek sınavlarda yüksek başarı dereceleri elde edebileceklerini ifade ediyor.

ÇOCUĞUNUZ OKULA HAZIR MI?


Okula ilk defa adım atacak çocuğunuz hayatının bu yeni dönemine hazır mı? KAYI Okulları Genel Müdürü Deniz Demirtaş, anaokulu ve ilkokul düzeyinde okula başlayacak çocukların uyum sürecini kolaylaştıran altın değerindeki tavsiyelerini ailelerle paylaşıyor. 

Çocuğunuz anaokuluna başlayacaksa;
- Sancısız ayrılık ortamı oluşturun: Hem öğretmen hem çocuk hem de ebeveynler için en stresli gün olan okulun ilk günü, ilerleyen yaşlarda da hafızalardan çıkmayan bir fotoğraf karesine dönüşüyor. Bu fotoğrafın rengarenk hatırlanması ise velilerin ve öğretmenlerin öğrenciye olan yaklaşımıyla sağlanıyor. Çocuğunuzdan ayrılmak ne kadar zor gelse de bunu kesinlikle çocuğunuza yansıtmamanız ve bu durumun çok doğal bir süreç olduğunu hissettirmeniz gerekiyor. Çocuğunuza uzun uzun sarılarak ve kucaklayarak değil, elinden tutarak sınıfına götürmeniz çocuğunuzun özgüveni açısından çok önemlidir.

- Sabırlı, tutarlı ve destekleyici olun: Uyum süresi boyunca çocuğun düzenli olarak okula getirilmesi çok önemlidir. Çocuğa terk edildiği hissini vermemek adına kaçar gibi yanından uzaklaşmak yerine, “Şu saatte seni okuldan alacağım” gibi net bir cümleyle çocuğunuzdan sıcak bir şekilde ayrılıp, söylediğiniz saatte çocuğunuzun yanında olmalısınız. Çocuğunuzun okulda öğrendiklerini desteklemek adına evinizde de pekiştirici materyallere yer açmalısınız. Böylece ev ve okul arasındaki ayrımı sağlayan kesin çizgiyi yumuşatıp, çocuğunuzun okula uyum sürecini hızlandırmış olacaksınız.

- Okul sonrasında çocuğunuzu ilgiyle dinleyin: Yatmadan önce anne, baba ve çocuk bir araya gelerek günün değerlendirmesini yapmaya çalışın. Çocuğunuzu fazla yönlendirmeden onun anlatmasını, kendi kelimelerini kullanmasını destekleyin. Size heyecanla anlatmasına izin verirseniz, bir müddet sonra kendiliğinden anlatmak isteyecektir. Bununla birlikte bazı çocuklar, ailelerine okul yaşantılarını aktarmak istemezler. Okulda neler olduğunu, neler yaptığını merak ediyorsanız ama sorularınıza cevap alamıyorsanız ısrarla sormaktan vazgeçmelisiniz. Onunla farklı ortamlarda ve birlikte oyun oynarken sohbet ederseniz, merak ettiğiniz konularla ilgili şeyleri size kendi isteğiyle anlatacaktır.

Çocuğunuz ilkokula başlayacaksa;
- Çocuğunuzu bilinçlendirin: Oyunun ve eğlenceli aktivitelerin ön planda tutulduğu anaokulu süreci sonrasında çocuğun yeni sorumluluklar alacağı, yeni öğretmenlerine alışacağı ilkokul dönemi başlıyor. Özellikle 2 veya 3 yıl boyunca okul öncesi eğitim görmüş çocuklar için daha da zorlu geçebilecek bu süreçte en önemli görev aileye düşüyor. Çocuğunuzu ilkokulda kendisini nasıl bir ortamın beklediği konusunda bilinçlendirmeniz önem taşıyor. Okul açılmadan önce çocuğunuzla birlikte eğitim göreceği alanları gezmeniz, oryantasyon programına katılmanız çocuğunuzun uyum sürecini olumlu şekilde etkileyecektir. 

- Ödevleri kâbus haline getirmeyin: İlkokul başlangıcında yazma becerilerinin gelişmesi amacıyla verilen ödev niteliğindeki alıştırmalar, birer zorunluluk haline geldiğinde çocuğunuz için sıkıcı bir aktivite haline dönüşebilir. Alıştırmalara başlarken çocuğunuzu desteklemeniz, becerilerinin gelişimini vurgulayan olumlu geri bildirimlerde bulunmanız doğru bir tutum olacaktır. Çok küçük yaşlarından itibaren çocuğunuza sorumluluk bilincini aşılamayı başardıysanız, verilen alıştırma çalışmalarıyla ilgili ancak ufak tefek sıkıntılar yaşarsınız. Fakat çocuğunuzun alması gereken sorumlulukları siz almışsanız ve ona hiçbir şey yaptırmamışsanız, bunun ilk sıkıntısıyla ödev sürecinde karşılaşmış olacaksınız. Bu durumda sınıf öğretmeninden ve okulun rehberlik biriminden destek alarak çocuğunuzu doğru şekilde yönlendirebilir, sorumluluk duygusunu geliştirici yaklaşımlarla ilerleyebilirsiniz.

- İlk okuma heyecanını destekleyin ve sürekli hale getirin: Her çocuğun okumayı öğrenme ve okuma hızları birbirinden farklıdır. Bu süreçte kıyaslama yapmak yerine sabırlı davranmalı ve çocuğunuzu bunaltmadan farklı alıştırmalarla öğrendiklerini desteklemelisiniz. Çocuğunuz okumaya başladığı ilk zamanlar bambaşka bir dünyaya adım atmanın heyecanıyla, gördüğü her şeyi okumaya başlayacaktır. Eğer ilk okumayı öğrenme süreci sancılı geçtiyse çocuğunuz kitap okumaktan soğuyabilir. Bu süreçte kitap okuma eylemini sürekli hale getirmek çok önemlidir. Kitabı hayatınızdan hiç eksik etmeyerek, kitapların hayatınızın vazgeçilmez bir parçası olduğunu çocuğunuza hissettirmelisiniz. 

ÜNİVERSİTE TERCİHLERİ BAŞLADI

30 Haziran Cumartesi ve 1 Temmuz Pazar günü 3 oturumda gerçekleşen 2018 YKS sonuçlarının 31 Temmuz’da açıklanmasının ardından TYT (Teme...